Sürdürülebilirlik Kavramı

Gayrimenkul sektöründe sürdürülebilirlik konusunu ele alacağım yazı dizisinin ilk bölümünü sizlerle paylaşmaktan memnuniyet duyuyorum.
 
Tarihsel olarak bakıldığında, sanayileşmiş ülkelerin kalkınması, üretime dayalı olarak gerçekleşmiştir. Gelişmekte olan ülkeler de bu durumu örnek alarak kalkınma hamlelerini üretim ve ekonomik büyüme ağırlıklı olacak biçimde planlamışlardır. İktisadi büyümeyi insan refahının temeline oturtan yaklaşımlar, sadece materyal tüketimine dayanan unsurların yaşam standartlarını artırdığını kabul etmişlerdir. Bu nedenle insan refahını artırmanın tek yolu olarak gördükleri büyümeyi, koşulsuz olarak teşvik etmek gerektiğine inanmışlardır. Ancak 1970'lerin başlarında, gelişmekte olan ülkelerde artan yoksulluk, gelir dağılımını iyileştirme çabalarının artışını gerektirmiştir. Bu doğrultuda kalkınma paradigması, sosyal bölüşüme yönelik hedeflerin ekonomik etkililik hedefinden ayrılarak onun kadar önemsenmesini sağlayacak biçimde değişmiştir. Bunun yanında, 1980'lerin başında, kalkınmanın önündeki temel engelin çevresel bozulma olduğunun anlaşılmasıyla çevresel hedefler de kalkınmanın bir diğer unsuru haline gelmiştir.

Artan dünya nüfusu ve ihtiyaçları ile doğal kaynak talebi günden güne daha da artmış, doğanın "taşıma kapasitesi” sınırına dayanmış ve hatta aşmıştır. Bu durum ekonomik kalkınmanın doğal kaynaklara yönelik ihtiyacını ve çevreyle olan bağlantısını göz önüne koymuştur. Böylelikle de kalkınmanın sürdürülebilirliği tartışılmaya başlanmıştır.

Sürdürülebilirlik kavramı ilk defa 1972 yılında, Stockholm'de yapılan“İnsan Çevresi Konferansı”sırasında kullanılmaya başlanmış, konferans sonunda Stockholm Çevre Bildirgesi yayınlanmıştır. Bunu 1976'daki Barcelona  Sözleşmesi izlemiştir. 1987 yılında Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu tarafından yayınlanan, Ortak Geleceğimiz (Our Common Future) olarak adlandırılan ve Bruntland Raporu olarak bilinen rapor ise sürdürülebilirliğin günümüzde de kullanılan tanımını ortaya koymuştur.

 Sürdürülebilirlik; doğa ve toplum arasında oluşan her boyuttaki ve her türlü ilişki ve etkileşimin, gelecek nesillerin hakları gözetilerek, ekosistemlerin devamlılığının sağlanması; bu ilişki ve etkileşimleri oluşturan her bir öğeye yaşam desteği verilmesi ve korunması ile geleceğe aktarılabilmesi” olarak tanımlanmıştır. Bu tanım ekosistemlerin sürekliliğini ön planda tutmakta, çok boyutlu bakabilmeyi getirmekte ve toplumsal ilişki ve etkileşimleriyle birlikte düşünülmesini sağlamaktadır.

Bir başka ifadeyle çevresel açıdan refah olmadıkça toplumsal ve ekonomik açıdan da refahtan söz edilmesi mümkün değildir.

Bir sonraki yazımda Gayrimenkul Sektörü ve Sürdürülebilirlik konusunu ele alacağım. Hoşça kalın.

Hülya Uğuz Yedievli
Ekonomist, Gayrimenkul Geliştirme Uzmanı

İşbirliğimiz

15 Yıldır Kadir Has Üniversitesi Yaşam Boyu Eğitim Akademisi ile Sertifika Programları, Eğitimler, Seminerler düzenliyoruz.