Sürdürülebilirliğin Sanata Dönüşmesi, Casa Batlló, Gaudi, Barselona
1860 da Barselona'da Cerdà Plan'ı olarak bilinen şehir planının hayata geçmesi ile Paseo de Gracia çok önemli bir bulvar olur. Bulvar kısa zamanda at arabalarının ve yayaların gezinti ve sosyalleşme alanı haline gelir. 20.yy'da ise arabaların kullandığı ana artere dönüşür. Şehrin önemli aileleri gelişen bu bölgede kendilerine apartmanlar yaptırmaya başlarlar. 1877 yılında Gaudi’nin öğretmenlerinden biri olan Emilio Salas Cortés tarafından bulvarda inşa edilen bir bina, 1903'te tekstil fabrikatörü Mr. Josep Batlló Casanovas ve eşi tarafından satın alınır. Bu yapı, olağanüstü özelliklere sahip olmayan klasik bir binadır. 7 katlı olan binada bir
bodrum, bir zemin, dört oturum katı ve bir çatı katı olup arkasında bir teras bulunmaktadır. Foto:https://www.barcelona-tourist-guide.com/en/gaudi/casa-batllo.html
"Kemikler Evi”, Casa Batlló;
Satın alma sonrası aile evin yıkılıp tekrar inşa edilmesini istemiştir, fakat mimar Gaudi buna gerek olmadığını ve sadece yenilenmesinin yeterli olacağı konusunda onları ikna etmiştir. Bina, 1905-1907 yıllarında işverenin arzularını dikkate alıp mevcut bir bina üzerinde restorasyon yaparak yeniden tasarlanır. Bu maksatla Gaudi, Josep Maria Jujol ile birlikte çalışır ve binanın tüm ön yüzünü yıkar, ön cepheyi biraz öne açılan şekilde yapar. İç kullanım planını da tamamen değiştirir.
Projelerinde binaları heykel gibi düşünen Gaudi, bu binanın bütün detaylarını özgün tasarlamıştır. Gaiudi'nin eseri olan bina, büyük bir sanat eseri olmasına karşılık aynı zamanda inanılmaz fonksiyonel ve modern karakteriksel özellikleriyle 20.yüzyılın mimari trendlerinin habercisi olmuştur.
Gaudi çalışmalarında belli bir tanınırlığa ulaşıp, müşterilerin güvenini kazandıkça harcamalarında mali özgürlüğü artmıştır. Böylece çalışmalarında yaratıcılığını ifade etme olanağını bulmuştur. Gaudi'nin en önemli tasarım kriterleri, estetikle beraber yaşayanlara konforlu bir iç ortam sunulması, fonksiyonellik, ergonomi, enerji ve suyun verimli kullanımıdır. Bu kriterlerin sağlanması için bina cephesi, binanın iç bölümlemesi, karolar, mobilyalar, kapılar, pencereler, camlar, kapı kolları, merdivenler gibi her unsurun tasarımı dahildir.
Her zaman ilhamını doğadan alan Gaudi, Casa Batlio'da yaratıcılığını kullanarak özgün bir çalışma yapmıştır. O zamana kadar hiçbir mimarın cesaret edemediği derecede canlı renklerin kullanıldığı, çok yenilikçi, neşeli ve çarpıcı bir tasarım yapmış, binayı bir sanat eserine dönüştürmüştür.
Binanın dış duvarları, girintili çıkıntı görüntü verebilmek için yeniden tasarlanıp, alçıyla sıvanarak renkli cam diskler, seramiklerden oluşan mozaik işlemelerle döşenen rengarenk bir atmosferdir. İşlenmiş demir kalıplarla tek parça olarak yapılan balkon korkulukları maske şeklindedir.Balkonlarında kemik görünümlü sütunlar vardır. “Kemikler Evi” denmesinin sebebi ise dış cephe görüntüsünde ilk dikkati çeken balkonlardır. Alt pencerelerdeki sütunlar da ince uzun kıvrımlı yapıları ve eklemi andıran ara formlarıyla iskelet yapısını andırmaktadırlar.
Yapının çatısı da mimari açıdan çalışılmış bir kısımdır. Çatının katı kullanımında kolayca görüleceği gibi parabolik, eğer şeklinde bir konstrüktif yapı vardır. Yılan iskeletinden esinlenen bu konstrüksiyon Gaudi’nin buluşlarından biridir. Bir sürüngen görünümünde olan çatı, kimilerine göre bir dragonu kimilerine göreyse bir dinozoru temsil etmektedir. Binanın yüzeyi hakkında çok yorumlar bulunmaktadır. Bazıları Monet'in meşhur nilüfer çiçeğine benzetmektedir. Herşeyi Gaudi tarafından tasarlanmış bu ev genel anlamda modernizm veyaArt Nouveau gibi tanımlanabilir.
Binanın içine girdiğinizde; Gaudi binaya bir iç ek merdiven yaparak Batlló ailesinin ve kiracıların merdivenlerini birbirinden ayırarak dayanıklı demir korkuluklarla özel giriş yapar. Zemin kattaki giriş holündeki ergonomik tasarımıyla spiral merdivenler sizi adeta çatıya uçurur. Batlio ailesinin katına çıkarken büyük bir hayvanın omurgasını andıran devasa tahta merdivenleri, kemerli tavanlarıyla ve kaplumbağa kabuklarını andıran aydınlatmasıyla sanki deniz içinden yukarıya doğru yüzüyormuş gibi hissedilir.
Binanın artistik olarak çok güzel olmasının yanı sıra odalar da çok iyi fonksiyona sahip olacak şekilde tasarlanmıştır. Her türlü iç ve dış tasarım, mobilyalar ve bina parçalarının ergonomisi vb. projede her şey çok ince detaylarına kadar düşünülmüş, Gaudi yaratıcılığını en yüksek düzeyde kullanarak tasarlamıştır. Gaudi'nin en önemli özelliklerinden birisi bir binayı ve detaylarını ilk baştan çizip çalışanlarına vermemesiydi. Binayı bir bütün heykel gibi görüp işi sürekli olarak planlayıp ve tasarımları geliştiriyor, çalışanlarına gösteriyor ve inşaata devam ediliyordu.
İlhamını doğadan ve organik formlardan alan Gaudi, Passeig de Gràcia’ya bakan salonun tavan, kapı ve pencerelerinde; yuvarlak ve düzensiz formlar, kapı ve pencerelerde mavi-yeşil tonlardaki cam malzemelerle Barselona’ya hayat veren denizin yorumunu öne çıkarmıştır. Böylece günün farklı saatlerinde güneşin eğiminin değişmesi ile harika renk huzmelerinin odaya dolması sağlanmıştır. Odanın pencereleri kaldırıp – indirilerek açılabilir şekilde ağaç çerçevelerden yapılmıştır.
Pencere tirizi veya pervazı kullanılmamıştır, böylece bütün camları açıldığında panoramik görüntüye sahip olunması sağlanmıştır. Pencerelerin dışı ince Montjuic kum taşından yapılmış kemiği andıran zarif sütunlarla ve çeşitli modern çiçek desenleriyle süslenmiştir. Salonun ihtiyaca göre kapılarının açılıp kapanması ile büyüyebilmesi ve küçülebilmesi mümkündür; böylece evde formların devamlılığı ve akışı gözlemlenebilmektedir.
Fotoğraflar : © Hülya Uğuz Yedievli
Gaudi, binada iç ve avlu olmasını pasif güneş mimarisini kullanabilmek için bir avantaja döndürmüştür. İç avluyu hem aydınlatmada hem de kışın içeriyi sıcak tutmak, yazın da binaya denizden veya dağdan gelen esintilerin binanın içine alınmasını sağlayan sera olarak tasarlamıştır. Binanın ışığı yeterince alabilmesi ve havalandırmanın doğal yollardan yapılabilmesi için planlanmış olan avlular; cepheleri, şekilleri ve renkleriyle şölensel bir görünüme sahiptir.
Binaya gelen ışığı genişletmek için en alt katlarda açık mavi tonlarında cilalı çinilerle döşediği duvarların rengi üst katlara çıkıldıkça koyulaşmaya başlar. İç avluda pencerelerin büyüklükleri, alt katların daha fazla ışık ihtiyacı dikkate alınarak belirlenmiştir; üst katlara doğru pencereler küçülür, böylece ışığın düzenli dağılımı sağlanır. Aynı zamanda alt katlarda genişleyen pencereler doğal ışığın girmesi için hafif yukarı doğru bakar. En tepede demirle birleştirilmiş geniş çatı penceresinin camlarından ışık bir şelaleden dökülürcesine tüm binayla buluşur. Bina alındığı zaman elektrik olmadığı için asansör yoktur. Ancak yenileme zamanında binaya asansör eklenmiştir. Gaudi’nin ışığın ortasına kurduğu ağaçtan asansör hala çalışır durumdadır.
Binanın arkasında bina sakinlerinin yazın bir vaha gibi serinleyecekleri teras alanı yapmış alanı yapılmış; bu alan saksılar, seramikler ve çiçeklerle süslemiştir. Terasın arkasında, yan duvarlarında yine (trencadis olarak adlandırılan) kırık seramik parçalarından mozaik duvar süslemeleri yapılmıştır. Yer karoları yine Gaudi’nin tasarımıdır.
Her bir parçayı çok dikkatli olarak çalışan Gaudi, sürdürülebilirlik konusunda son derece hassas davranmaktadır. Gaudi, binaların soğuk ve sıcaktan korunabilmesi için kabuklarının olması gerektiği düşüncesindeydi. Çatı katı çamaşırlık ve depo olarak tasarlanırken aynı zamanda binaya kabuk görevi görmekteydi. Burası akdeniz iklimine uygun olarak güneşi yansıtması için beyaz renge boyanmıştı.
Çatı katına çıkıldığında görsel şölene dönüştürülen alana gelinir. Gaudi, etraftaki evlerin çatılarının çirkin metal yığınlarıyla dolu olduğunu fark edip bundan rahatsızlık duyar. Gaudi harcamalarında özgür olmasına rağmen malzeme için çok fazla para harcamayı istememekteydi.
Yapmış olduğu binalarda en çok maliyet getiren unsur binanın ve detaylarının tasarımının kendisi tarafından tek tek yapılmasıdır. Bu nedenle bütün binada mümkün olan yerlerde başka şehirlerden diğer inşaatlarda kullanılan geri dönüşüm malzemeleri, kırık seramikleri, şişeleri kullanıp onları doğayı yansıtan muhteşem bir sanat eserine dönüştürüyorlardı. Casa Batllo binasının tüm cephelerinde, su deposu, havalandırma bacalarında estetik yaklaşımı ile kırık seramik parçaları özel tasarımı ile birleştirerek ortaya bu muhteşem görüntünün çıkmasını sağlamıştır. Binanın çatısı bir ejderhanın arka görüntüsü şeklindedir, farklı renklerde kiremitler kullanılarak hayvanın omurgası canlandırılmıştır. Kiremitlere verilen metalik görüntülü renk geçişi adeta canavarın yaşayan formuna benzetmek içindir. Yeşilden – koyu mavi – mor – kırmızı- pembeye geçişleriyle.
Bütün tasarım kriterleri, sanatsal yaklaşımın sonucunda bina hem ekonomik hem sosyal ve çevresel açıdan oldukça başarılı bir proje olmuştur. Proje zamanında oldukça ilgi görmüş insanlar bu evlere davet edilmeyi prestij olarak görmüşlerdir. İstisnai evrensel değeri nedeniyle 1984'ten beri UNESCO Kültür Dünya Mirası listesine alınmıştır.
Hülya Uğuz Yedievli
Ekonomist, Gayrimenkul Geliştirme Uzmanı
Gayrimenkul Geliştirme Akademisi Kurucusu
Kaynaklar
Barselona Teknik Gezi Notları, 2017
Fotoğraflar: © Hülya Uğuz Yedievli
https://mahdiarg.files.wordpress.com/2011/10/casa-batllo-case-study-form-diagram.pdf
http://www.mimdap.org/?p=156621